Rum diyarından birkaç kibar insan; dostum, dildaşım ve ruh papağanımın aynası olmuşlardı. Anadolu'dan dedim ya, gerisini anlatmaya gerek yok… Hepsi de yaşamın inceliklerini bilen, her konuda gerçek bilgiye varmış kişilerdi. Bilimde uç noktadaydılar, hünerli söz söylemede de inciler saçıyorlardı. Olmadık gizli noktalardan gülünecek bir şeyler çıkarıyorlardı. Bakıyorsun, biri Şeyhi'den lafa giriyor, Ahmedi'den çıkıyor; bir diğeri, Celili ile Nizami'nin ustalıklarını övüyordu. Güzel söz söyleme yeteneğimin farkındaydılar. Şükür ki gücümü söze dönüştürebiliyordum. Bir keresinde, sözümü gemleyemeyecek kadar sarhoşladığımda bana oyun ederek bir söz yarışmasında hedef yaptılar. Kibarlığına kibardılar, ama öyle bir ayak verdiler ki bana: "Ey söz ustası, göster kendini; gizli bir hazinenin kapısını arala da bir görelim… Leyla ile Mecnun, Acemlerde çok bilinir; gelgelelim Türkler arasında bilinmiyor pek bu öykü. Gel şunu bir hikâye et de, şu eski bahçe ayağa kalksın bir."